1-Yapacak bir şey bulamamaktan dolayı, bunalıma girmek, daralmak.
2- Var olan hiç bir şeyle mutlu olamamak; varlık içinde yokluk çekmek
3- Yalnızlık hissiyle baş gösteren haliyet-i ruhiyede boğulmak
4- Bir sonraki aşaması depresyon olan isteksizlik illetine kapılmak
...
Bir süredir yazamadığım için bir çok kişiden mail ve telefon aldım bu aralar. Hepsi de aynı şeyi merak ediyordu:
"Hayırdır, yoksun ortalarda. Sıkıldın mı yoksa?"
"Yok yahu, başka şeylerle meşguldüm...."
Bu sorunun birden fazla versiyonuna maruz kalınca; "Ahu acaba sıkılıyor musun gerçekten?", "Bu insanların bir bildiği var da senden mi saklıyorlar" tribine girerek, irdeleme operasyonuna giriştim.
Üşenmedim, 'Sıkılmak Nedir' diye kafa yorup, cevaben de aklıma yatan yukarıdaki 4 endikasyonu sıraladım.
Sonuç: İnanmazsınız 4'te 0 ile ben bu testi başarıyla geçtim.
(Geçen sene sormuş olsaydınız, ağzımın içine soktuğum namlu ucunu çıkartarak, size 4'te 4 diye cevap verebilirdim)
Aslında biliyorum, Bodrum'un en hareketli ve güzel zamanında, tez-canlı bir taşınma yaşayan, tek başına bir kadının, kış gelip, herkes elini eteğini çektiğinde nasıl hayatta kalacağını, pişman olup olmayacağını, kışın kendini nasıl eyleyeceğini merak ediyor herkes...
....
Rahat olun dostlar!
Burada sıkılmak oldukça lüks bir eylem. Mutsuzluk ise kesinlikle buranın doğasına yaraşmayan bir ruh hali. Eğer benim gibi biraz topraktan hoşlanan biriyseniz (-ki bu sevgim de burada ortaya çıktı) bütün gün kendinizi oyalayacak şey bulmak oldukça kolay. (şimdi köylülerin elektriksiz-susuz ve instagramsız nasıl yaşayabildiğini daha iyi anlıyorum)...
En önemlisi, buranın kışı sizin bildiğiniz kışlardan değil. Hava hala ılık ve güneşli. Kış olduğuna dair tek kanıt, şiddetli yağan yağmurlar. Ama onun bile harika bir raconu var; öyle istanbuldaki gibi "Grinin 50 Tonu -50 shades of Grey" psikopatlığında takılmıyor. Akşam çılgınca yağıp, sabah yerini güneşe bırakıyor.
Aralık ayında güneşle kalkıp, tişörtünle bahçede takılmak nasıldır bilir misiniz?
Kendini ayrıcalıklı ve sağlıklı hissediyorsun. Enerji ibren her daim üst seviyeleri gösteriyor. Hele ki benim gibi 'Yaz İnsanı'ysanız ne anlattığımı daha iyi anlarsınız.
Sabah horozun uygun gördüğü saatin üzerine 4 saat daha ekleyip, güne başlıyorum (8.30). Bahçeye çıkıp, biraz gerinme, biraz şükürden sonra kahvaltı faslı geliyor. Evi derleyip, toplayıp güne hazırladıktan sonra bahçede yabani otları yolma ve biçme gibi işler geliyor. Bakıyorsun bir çiçeğin açmış, ya da bahçede daha önce görmediğin bir bitki çıkmış, basıyorsun mutluluk çığlığını. Herkesle paylaşmak istiyorsun o anı. Ne garip değil mi? Hayatım boyunca varlığından haberdar olmadığım doğanın en ufak hareketi ile dünyanın en mutlu kadını olabiliyormuşum meğer ben. Sonra kendi işlerimi yapmak için bilgisayar başına oturuyorum. Senelerdir yaptığım işe bile bir heyecanla yaklaşır oldum. Keşif kafası hayatımın her alanına yayıldı sanki. Yemek yap, ye falan derken gün nasıl bitti çoğu zaman anlamıyorum bile.
Kış salonu ve takılma alanı
Çalışma yer ve hali
3 gün evden çıkmasan, sıkılmak aklına gelmiyor. Değişikliğe mi ihtiyacım var, atlayıp Bodrum merkeze gidip yürüyüş yapıyorum. Deniz kenarında bir çay bahçesine ya da kafeye oturup, denizle fingirdeşirken, bir yandan da kitabımı okuyorum.
Belki birilerine göre sıkıcıdır bu hayat ama yıllardır şehrin bütün nimetlerini en iyi şekilde sömürmüş benim gibi birini ancak tavşan deliğine düşmüş Alice anlar:)
Ne demiş Halikarnas Balıkçısı Cevat Şakir Bodrum için:
"Burası engin göklerin memleketidir. İçten gelen bir türküyü kapıp koyuverin. Uzaklaştıkça, türkü gökte masmavi olur. Işık burada yalnız karanlığı aydınlatmakla kalmaz. Aydınlattığı maddeyi değiştirir ve bir şair rüyasına çevirir. Başka yerlerde ölüp nur içinde yatacağına, burada nur içinde yaşanır."
Nur içinde yaşayalım be ustam...