9 Aralık 2014 Salı

Nur İçinde Yaşayalım!

Sıkılma eylemini bana tanımlayabilir misiniz?

1-Yapacak bir şey bulamamaktan dolayı, bunalıma girmek, daralmak.
2- Var olan hiç bir şeyle mutlu olamamak; varlık içinde yokluk çekmek
3- Yalnızlık hissiyle baş gösteren haliyet-i ruhiyede boğulmak
4- Bir sonraki aşaması depresyon olan isteksizlik illetine kapılmak

...
Bir süredir yazamadığım için bir çok kişiden mail ve telefon aldım bu aralar. Hepsi de aynı şeyi merak ediyordu:

"Hayırdır, yoksun ortalarda. Sıkıldın mı yoksa?"
"Yok yahu, başka şeylerle meşguldüm...."

Bu sorunun birden fazla versiyonuna maruz kalınca; "Ahu acaba sıkılıyor musun gerçekten?", "Bu insanların bir bildiği var da senden mi saklıyorlar" tribine girerek, irdeleme operasyonuna giriştim.
Üşenmedim, 'Sıkılmak Nedir' diye kafa yorup, cevaben de aklıma yatan yukarıdaki 4 endikasyonu sıraladım.

Sonuç: İnanmazsınız 4'te 0 ile ben bu testi başarıyla geçtim.
(Geçen sene sormuş olsaydınız, ağzımın içine soktuğum namlu ucunu çıkartarak, size 4'te 4 diye cevap verebilirdim)

Aslında biliyorum, Bodrum'un en hareketli ve güzel zamanında, tez-canlı bir taşınma yaşayan, tek başına bir kadının, kış gelip, herkes elini eteğini çektiğinde nasıl hayatta kalacağını, pişman olup olmayacağını, kışın kendini nasıl eyleyeceğini merak ediyor herkes...

....
Rahat olun dostlar!

Burada sıkılmak oldukça lüks bir eylem. Mutsuzluk ise kesinlikle buranın doğasına yaraşmayan bir ruh hali. Eğer benim gibi biraz topraktan hoşlanan biriyseniz (-ki bu sevgim de burada ortaya çıktı) bütün gün kendinizi oyalayacak şey bulmak oldukça kolay. (şimdi köylülerin elektriksiz-susuz ve instagramsız nasıl yaşayabildiğini daha iyi anlıyorum)...

En önemlisi, buranın kışı sizin bildiğiniz kışlardan değil. Hava hala ılık ve güneşli. Kış olduğuna dair tek kanıt, şiddetli yağan yağmurlar. Ama onun bile harika bir raconu var; öyle istanbuldaki gibi "Grinin 50 Tonu -50 shades of Grey" psikopatlığında takılmıyor. Akşam çılgınca yağıp, sabah yerini güneşe bırakıyor.

Aralık ayında güneşle kalkıp, tişörtünle bahçede takılmak nasıldır bilir misiniz?
Kendini ayrıcalıklı ve sağlıklı hissediyorsun. Enerji ibren her daim üst seviyeleri gösteriyor. Hele ki benim gibi 'Yaz İnsanı'ysanız ne anlattığımı daha iyi anlarsınız.





















Sabah horozun uygun gördüğü saatin üzerine 4 saat daha ekleyip, güne başlıyorum (8.30). Bahçeye çıkıp, biraz gerinme, biraz şükürden sonra kahvaltı faslı geliyor. Evi derleyip, toplayıp güne hazırladıktan sonra bahçede yabani otları yolma ve biçme gibi işler geliyor. Bakıyorsun bir çiçeğin açmış, ya da bahçede daha önce görmediğin bir bitki çıkmış, basıyorsun mutluluk çığlığını. Herkesle paylaşmak istiyorsun o anı. Ne garip değil mi? Hayatım boyunca varlığından haberdar olmadığım doğanın en ufak hareketi ile dünyanın en mutlu kadını olabiliyormuşum meğer ben. Sonra kendi işlerimi yapmak için bilgisayar başına oturuyorum. Senelerdir yaptığım işe bile bir heyecanla yaklaşır oldum. Keşif kafası hayatımın her alanına yayıldı sanki. Yemek yap, ye falan derken gün nasıl bitti çoğu zaman anlamıyorum bile.

Kış salonu ve takılma alanı

Çalışma yer ve hali

3 gün evden çıkmasan, sıkılmak aklına gelmiyor. Değişikliğe mi ihtiyacım var, atlayıp Bodrum merkeze gidip yürüyüş yapıyorum. Deniz kenarında bir çay bahçesine ya da kafeye oturup, denizle fingirdeşirken, bir yandan da kitabımı okuyorum.

Belki birilerine göre sıkıcıdır bu hayat ama yıllardır şehrin bütün nimetlerini en iyi şekilde sömürmüş benim gibi birini ancak tavşan deliğine düşmüş Alice anlar:)


Ne demiş Halikarnas Balıkçısı Cevat Şakir Bodrum için:

"Burası engin göklerin memleketidir. İçten gelen bir türküyü kapıp koyuverin. Uzaklaştıkça, türkü gökte masmavi olur. Işık burada yalnız karanlığı aydınlatmakla kalmaz. Aydınlattığı maddeyi değiştirir ve bir şair rüyasına çevirir. Başka yerlerde ölüp nur içinde yatacağına, burada nur içinde yaşanır."

Nur içinde yaşayalım be ustam...



8 Aralık 2014 Pazartesi

Taze Metamorfoz

"Takvim düzeni herkes için aynı olsa da, zaman herkesin içinde başka türlü ilerler. " diye yazmıştı Murathan Mungan

Bende de başka ilerledi zaman. Metamorfoz sürecimin ortalarındayım.
(Metamorfoz : Bazi canlılar yaşamlarının farklı dönemlerinde, bulundukları ortamın şartlarına uyum göstermelerini sağlayacak fiziksel değişimler geçirirler. Bu farklılaşma sürecine biyolojide metamorfoz (başkalaşım) adı verilir.

Deri değiştiren yılanlar gibi, kıvrıla kıvrıla, en sakin halimle bulunduğum ortama uyum sağlayacak değişimler yaşıyorum. Yenileniyorum kısacası.

Neler mi yapıyorum?

Beni tanıyanların daha çok şaşıracağı ve sevineceği bir şey yaptım ilk adım olarak örneğin: Sigarayı bıraktım!
Eee, bu mudur yani bizi 20 gündür Taze Habersiz bırakmanın sebebi diye sorabilirsiniz?

Valla aslında bu.

Şimdi ben bu işe 92 yılında ilk sevgilim beni terk ettiğinde, üniversitede başladım. O kadar çok acımıştı ki canım, kendimi arabesk kanunlarına teslim ettim. 10 adıma , 5 adım genişliğindeki yurt odasında Taksi şöförü gibi, kolumu camdan sallandırıp, Sezen Aksu 88 dinleyip az Marlboro uzun ezmedim o yıllarda.
Ee, bu merete başladı mı kurtulmak kolay değil. Bir de severim ben içmeyi işin kötüsü. Bakın, bütün fotoğraflarımda, eşim gibi yanımda duran bir tek sigaram vardır yıllardır. Ya dudak dudağa, ya ufukta dumanlıdır bizim fotolar.

Son fotomuz

Tam 22 yıldır kıdemli içici olduğum için belli bir alışkanlık geliştirmiş bünye bana fark ettirmeden. Ben ne zaman ki bırakmaya karar verdim, bütün sistem 'error' verdi tabii. Fabrika ayarlarına dönmek
öyle tek tuşla olmuyormuş benim yaşlarda...

Mesela, tuvalet düzeniniz tamamen altüst oluyormuş. Oradaki düzensizlik de kronik bir mızmızlığa yol açıyormuş. Her sabah içmek için öldüğünüz Türk kahvesi ile karşılaşmamak için yolunu değiştirir oluyormuşsun ama en kötüsü elindeki boşluk, bütün hayatına yavaş yavaş nüfus etmeye başlıyormuş. Sabah yazmaya alışkın olduğum yazılarımı yazarken içtiğim 5 sigara olmadan ben bir hiçmişim. Sanki ben değil de yazma işini yapan oymuş.

"Keşke sen ben olsan; seni sevmenin ne kadar zor olduğunu anlasan, Keşke ben sen olsam; bu kadar sevilmenin tadını çıkarsam." demiş Özdemir Asaf. Benim hislerde o hesap.

Sevmekle, nefret etmek arasında sıkışan, zorluk dolu 1 ay...

Ve işte karşınızdayım. İlk defa bir şey üflemeden yazabildiğimi kanıtlamak için tekrar bilgisayar başına geçmenin garip bir hazzı varmış itiraf edeyim.

Bu kararı neden şimdi verdin? diye merak edenlere
Burada öyle bir oksijen var ve tabiat o kadar canlı ki, kendini öldürmek zoruna gidiyor insanın.

Daha önce hiç önemsemediğin hafif kokuları duyabilmek, denizden biraz önce çıkıp, tabağına servis edilmiş balığın tadını gerçekten alabilmek ve sabah kalktığında, dağlara bakarken kirlenmemiş olmak istiyor insan.

İşte dostlar, ciğerleri ak-pak olmuş, Bodrum Tazesi adına en yakışır halimle yine yeni yeniden sizlerleyim:)