8 Aralık 2014 Pazartesi

Taze Metamorfoz

"Takvim düzeni herkes için aynı olsa da, zaman herkesin içinde başka türlü ilerler. " diye yazmıştı Murathan Mungan

Bende de başka ilerledi zaman. Metamorfoz sürecimin ortalarındayım.
(Metamorfoz : Bazi canlılar yaşamlarının farklı dönemlerinde, bulundukları ortamın şartlarına uyum göstermelerini sağlayacak fiziksel değişimler geçirirler. Bu farklılaşma sürecine biyolojide metamorfoz (başkalaşım) adı verilir.

Deri değiştiren yılanlar gibi, kıvrıla kıvrıla, en sakin halimle bulunduğum ortama uyum sağlayacak değişimler yaşıyorum. Yenileniyorum kısacası.

Neler mi yapıyorum?

Beni tanıyanların daha çok şaşıracağı ve sevineceği bir şey yaptım ilk adım olarak örneğin: Sigarayı bıraktım!
Eee, bu mudur yani bizi 20 gündür Taze Habersiz bırakmanın sebebi diye sorabilirsiniz?

Valla aslında bu.

Şimdi ben bu işe 92 yılında ilk sevgilim beni terk ettiğinde, üniversitede başladım. O kadar çok acımıştı ki canım, kendimi arabesk kanunlarına teslim ettim. 10 adıma , 5 adım genişliğindeki yurt odasında Taksi şöförü gibi, kolumu camdan sallandırıp, Sezen Aksu 88 dinleyip az Marlboro uzun ezmedim o yıllarda.
Ee, bu merete başladı mı kurtulmak kolay değil. Bir de severim ben içmeyi işin kötüsü. Bakın, bütün fotoğraflarımda, eşim gibi yanımda duran bir tek sigaram vardır yıllardır. Ya dudak dudağa, ya ufukta dumanlıdır bizim fotolar.

Son fotomuz

Tam 22 yıldır kıdemli içici olduğum için belli bir alışkanlık geliştirmiş bünye bana fark ettirmeden. Ben ne zaman ki bırakmaya karar verdim, bütün sistem 'error' verdi tabii. Fabrika ayarlarına dönmek
öyle tek tuşla olmuyormuş benim yaşlarda...

Mesela, tuvalet düzeniniz tamamen altüst oluyormuş. Oradaki düzensizlik de kronik bir mızmızlığa yol açıyormuş. Her sabah içmek için öldüğünüz Türk kahvesi ile karşılaşmamak için yolunu değiştirir oluyormuşsun ama en kötüsü elindeki boşluk, bütün hayatına yavaş yavaş nüfus etmeye başlıyormuş. Sabah yazmaya alışkın olduğum yazılarımı yazarken içtiğim 5 sigara olmadan ben bir hiçmişim. Sanki ben değil de yazma işini yapan oymuş.

"Keşke sen ben olsan; seni sevmenin ne kadar zor olduğunu anlasan, Keşke ben sen olsam; bu kadar sevilmenin tadını çıkarsam." demiş Özdemir Asaf. Benim hislerde o hesap.

Sevmekle, nefret etmek arasında sıkışan, zorluk dolu 1 ay...

Ve işte karşınızdayım. İlk defa bir şey üflemeden yazabildiğimi kanıtlamak için tekrar bilgisayar başına geçmenin garip bir hazzı varmış itiraf edeyim.

Bu kararı neden şimdi verdin? diye merak edenlere
Burada öyle bir oksijen var ve tabiat o kadar canlı ki, kendini öldürmek zoruna gidiyor insanın.

Daha önce hiç önemsemediğin hafif kokuları duyabilmek, denizden biraz önce çıkıp, tabağına servis edilmiş balığın tadını gerçekten alabilmek ve sabah kalktığında, dağlara bakarken kirlenmemiş olmak istiyor insan.

İşte dostlar, ciğerleri ak-pak olmuş, Bodrum Tazesi adına en yakışır halimle yine yeni yeniden sizlerleyim:)


2 yorum: