18 Ocak 2015 Pazar

Üşüyorum ama Gururluyum!

Kırmızı köy dolmuşunun 2. sırasında ellerime 'hoh' yapıp, donmuş düşüncelerimle yola bakarken,

"He Murat ne üşüdük gari, korse giydim de yine olmadı be ya" dedi köyün yaşlısı şöföre
"82 yılından beri Bodrum böyle soğuk görmedi" diye de ekledi ağzından çıkan soğuk dumanı sıvıştırarak...

Üzerimde beni asla ısıtmayan yanları açık, trendy kazağımı paltonun içinde belimde 2 tur döndürüp, tişörtümü donuma sıkıştırıp, kısa çoraplarımdan dolayı don yiyen bileklerimi örtmeye çalışarak iki büklüm otururken ve adamın korsesini çılgınca kıskanırken 'Öğrenilmiş Çaresizlik' kuramının baş tacı olmuştum bile. ( Martin Seligman'ın 1970 yılında ortaya attığı kuram)

Hayatım boyunca kaloriferli evlerin atletli prensesi olarak geçirdiğim kış aylarının bittiğini anladığım an tam da o andır.



Eve geldiğimde, evim sokaktan daha soğuktu. Paltomu çıkartmadan yukarı kata çıkıp, 24bin Btuh inverter klimamın kumandasını elime aldım. 'Tek Tuş' son senelerde her şeyin çözümü olmadı mı hayatımızda? İşte bildiğine sığınmak diye ben buna derim.

Aç düğmesine bas, camın ötesinden gelen hırıltılı çalışmayı duy, nefesini tut ve kırmızı alarm veren hata sinyaliyle gözlerin dolsun...
(Aklınızda bulunsun, hava -2'yi gösteriyorsa, klimanız kendini korumaya alan bir Vestel ise ve B planınız yoksa acınacak durumdasınız demektir)

"Direnecek misin hala?" diye bir fısıltı geldiğine yemin edebilirim (soğuk sanrıları ilk defa yaşadığım bir şey, yalan demiyim)
"Ne yapmam gerekiyor, söyle bana?"
"Soba kur, adam ol, bana o kurduğun yüksek teknoloji klimanla kafa tutamazsın!"

Pofff....

Tamam benim soba olayım biraz karışık. Bir dönem çok aşık olduğum bir erkek arkadaşımla beraber yaşama kararı aldığımızda ben yine kaloriferli evimi bırakıp, onun yanına taşındım. Bu ev eski bir apartmanın çatı terasıydı. Yazın taşındığım bu evde kışın ısınma sorununun kömür sobasıyla çözüldüğünü gördüğümde bir ince ürpermediğimi söyleyemem ama işte aşk insanın içini ısıtır derler.

Ben o sobaya hiç alışamadım ve tabii ki ayrılma sebebimiz o olmasa da doğalgazlı bir eve taşınarak, aşkla ilgili söylenen her şeyin ağzına lastik tokyoyla vurarak cevap vermiş oldum. Yaşımız küçük, hayallerimiz büyüktü diyelim:)

Hala çok iyi arkadaşım ve dostum olan eski erkek arkadaşım böyle pislik zamanları çok iyi hisseder ve nedense en istemediğim zamanda telefon eder.

"Havalar buzzz, napıyosun bakim orda?" (gülerken konuşabilen ender insanlardandır kendisi)
"Hiiiççç gayet iyiyim, klima falan idare ediyorum..."
"Hahahhahahah, yalan söyleme, o soba kurulacak ve ben sırf bunu görmeye geleceğim ziyaretine"
"Tamam allahın cezası, Donuyorum ve senin yarattığın soba travmasıyla baş edemiyorum. Sırf bu konuşmanın geleceğinden korktuğum için kuramadım o sobayı"

Telefonu kapattıktan sonra, kendi halime bakıp bastım kahkahayı
"Ulan Ahu, kalktın metropolün en havalı semtinden köye yerleştin, ellerinle hayalindeki evi yaptın da, değişime sobada mı karşı koydun?

"Sahip olduğunuz koşulları değiştirmek için, önce farklı düşünmeye başlayın." der
Norman Vincent Peale

Küçük zihinlerimizin bize oynadığı büyük oyunlara yenilip, sıcacık bir hayat geçirmek varken üşüyoruz ya, "yuh olsun bize" diyerek bitiriyor ve yapmış olduğum metaforun bana olduğu kadar size de bir şeyler ifade etmesini diliyorum...









2 yorum:

  1. Soba yerine kuzine kurmak çözüm olabilir mi acaba?

    Bu arada geçen ay keşfettim bloğunuzu, başından sonuna okuyan Balıkesir' den bağlanan benim. Ev şahane olmuş. Keyifle oturun.

    YanıtlaSil
  2. Çiğden selamlar:)
    Evet kesinlikle kuzine doğru seçim olacak gibi duruyor. Ne güzel Balıkesir'den beni bulup takibe alman. İyi dileklerin için çok teşekkür ederim. Sevgiler bolca

    YanıtlaSil