21 Haziran 2015 Pazar

12 Saniyelik Yazı

Bir çok mitolojide 12 Tanrıya rastlanır.
Çin takvimi 12 hayvanlıdır.
Budha'nın 12 öğrencisi ve bildiğimiz 12 gezegen vardır.
Roma Hukuku 12 tablete yazılmıştır
Ve ben ayın 12'sinde hayatımda ilk defa bir Yunan adası olan Samos'a gittim!

İtiraf ediyorum bu 12 bir harikaymış dostum...

"Öyle zamanlar olur ki; Nereye gittiğin önemini yitirir. Çünkü asıl önemli olan, yanında kiminle gittiğindir" demiş Tolstoy

Hah işte ben de tam bunu diyecektim Leo. Çünkü ben bu yolculuğa tam da yanımda olmasını istediğim kişiyle gittim.

Hani bazen bir şeyin hayalini kurup durursunuz da bir türlü zaman ayıramazsınız ya, benim için de bu Yunan Adaları olayı, sopanın ucuna takılmış bir mendil gibiydi. Ne zaman gitmeye çalışsam, ya vize alamadım, ya izin... Bu sefer kesin olacak dediğim yazlarda hep bir rüzgar beni adaya değil de karaya sürükledi.

Ama hayatın matemetiği bir garip işliyor. Tam pes etmeye yaklaştığında alıp seni Pisagor'un adasına savuruyor. (Pisagor ya da Pythagoras, MÖ 570 - MÖ 495 yılları arasında yaşamış olan İyonyalı filozof, matematikçi ve Pisagorculuk olarak bilinen akımın kurucusudur.)

"Sayıların babası" olarak bilnen Pisagor, her şeyin matematikle ilgili olduğuna, sayıların nihai gerçek olduğuna, matematik aracılığıyla her şeyin tahmin edilebileceğine ve ölçülebileceğine inanmıştı.

Ben de kendisinden öğrendiklerimden yola çıkarak kendi denklemimi veriyorum size:

2 sevgili
2 sevgili arkadaş ile
1 adaya
12 haziranda gidip
4 gün kalırsa
10 numara bir tatil olurmuş...

"Helal sana Pisagor!"

......

Bu yolculuğun ana kahramanı aslında benden çok Ahmet. Tanıştığımız günden beri bana bu yolculuğu yaptırmak için sabit katsayılı hatırlatmalar yapıp, pasaportumu hazırlamam için dürtükleyip duruyordu. Bürokratik işlemlere ileri seviyede nefret duyduğum için her erteleme niyetimde, bir mesajla uyarıldıktan sonra bir sabah, şeytana bacağını yana çekmesini söyleyip,
Pasaport yenilemesi için Bodrum Emniyetine giriş yaptım.

Yarım günlük bir operasyondan sonra (biometrik fotoğraf, bankaya para yatırma, vb) evraklarımı, İstanbul'daki kadar usandırıcı olmayan, yeni liman içine taşınış olan pasaport şubesine teslim ettim.

"Ne zaman alırım acaba pasaportumu?"  Cher tadında tok bir sesle sorduğum sorumun cevabını "7 gün" diye aldıktan sonra bekleyiş başladı.

Gerçekten de 7. gün postaneden gelen umut dolu bir mesajın üzerine, gidip gıcır gıcır olan vize bakiri pasaportumu aldığım gibi, çantamı hazırlayıp, Samos'a gitmek üzere başlangıç noktası olan Kuşadası istikametine doğru yola çıktım.

Öğleden sonra Ahmet'le ve ertesi gün yola beraber çıkacağımız bir çift arkadaşımızla teknede buluşup, o geceyi hafif bir programla kapattıktan sonra sabah saat 5.00'de adrenalin pompalanmış damarlarımız sayesinde, en kanlı canlı halimizle yelkenleri karşı adalara doğru açtık.






 "Kıyıyı gözden kaybetmeye cesaret etmedikçe insan, yeni okyanuslar keşfedemez." demiş
Andre Gide (Nobel Edebiyat ödüllü Fransız yazar)...  Biz de arkamızdaki kıyıyı kaybedip, yeni karayı görene kadar 2 buçuk saat yol yaptıktan sonra cenneti gördük; İlk koy olan Posidonio.



Size bir şey soracağım: "Biz tam olarak ne zaman bu kadar arsız ve cennete inanmaz olduk acaba?

Bu denize döktüğümüz Yunanlılar, daha ilk koyda benim gönlümde taht kurdular. Hani tanımadan içinin ısındığı o nadir insanlara duyduğunuz gibi bir his. Hiç bozmadıkları doğanın içine yerleştirdikleri, taze boyalı, mütevazi ve minik evlerden oluşan camgöz bir balıkçı köyü yaratmışlar Posidonio'da. Evler derken de yanlış anlamayın, geleneksel Türk yerleşimindeki göt göte nizamdan, disiplin ve estetikten uzak yüzlerce evden bahsetmiyorum; toplasan 20 ya var ya yok...

Yüksek sesli bir huzur duraklaması ve iki kulaçlık sabah serinlemesinden sonra vakit kaybetmeden 2. koy olan Psili Amos'a demirledik.

Bak şimdi, bu adamlar hiç işi bilmiyor!

'Güzel Kum' anlamına gelen bu nefis koyda sadece 1 adet restoran ve ısrarcı bir sakinlik var. İnsanlar güler yüzlü ve kriz yaşamalarına rağmen kazıklama güdüleri henüz baş vermemiş. Salaş restoranda denize nazır konumlanıp, pastel tonlarındaki herşeyin içine gömülüp yol yorgunluğunu attıracak buz gibi ev yapımı beyaz şarap, Greek salata ve Amerikan ebatlarında gelen domuz pirzolaları midemize indirdikten sonra, başladığına hemfikir olduğumuz Tatilimizi yükselişe geçiriyoruz.










Tamam etraf güzel de, ya insanlar?
İşte bir tatilin en büyük kilit noktası. Ne demişler "İnsan insanı tatilde tanır"

Valla, ne kadar şanslı olduğumu söylerken (nazar için popomu kaşıyarak, bkz batıl inanç) bile şanslı hissediyorum çünkü bir teknede, yabancı sularda, yeni tanımaya başladığın sevgilin ve arkadaşlarıyla eğer hayatının en güzel tatilini geçiriyorsan, o sırt yere gelmez...

Aynı dili konuşan, aynı yerden gelmiş, aynı yere gitmek ve aynı keyiften bir parça daha ısırabilmek için can atan 4 kişi olarak biz Samos'u kevgire çevirdik. Dokunmadığımız köşesi, tatmadığımız lezzeti, kahkahalarımızla titremeyen taşı kalmayıncaya kadar yaşadık Yunan Adalarının en büyüğü olan Samos'u...



Detayları bir sonraki yazıda aktarmak üzere burada bitirirken, yine notaların matematiksel formüllere dönüştürülebileceğini keşfetmiş Pisagor'a, diğer 3 kişiye ve sizlere bütün bu günleri özetleyen bir Shirley Bassey parçası armağan ediyorum:)



"Let There Be Love"

Let there be you
Let there be me
Let there be oysters
Under the sea

Let there be wind
An occasional rain
Chile con carne
Sparkling champagne

Let there be birds
To sing in the trees
Someone to bless me
Whenever I sneeze

Let there be cuckoos
A lark and a dove
But first of all, please
Let there be love

Let there be cuckoos
A lark and a dove
But first of all, please
Let there be love

Hmm, love
Hmm, love

Let there be love

dinlemek için tıklayınız :) www.youtube.com/watch?v=YcwdfMzTPTk









2 yorum:

  1. çok keyifliydi yazınız, devamını bekliyoruz, teşekkürler, elinize sağlık..sevgiler..

    YanıtlaSil
  2. merhaba, neden devamını yazmıyorsunuz, beklemedeyiz..

    YanıtlaSil