5 Ocak 2016 Salı

Suriphobia

"Bir insanın hayatının ikinci yarısı, ilk yarıda kazanılan alışkanlıkların sürdürülmesinden ibarettir." demiş Dostoyevski. Bu çıkarıma göre Dostoyevski'yi eve davet edip, benim ikinci yarı hakkında konuşmayı kesinlikle hak ettim...Ben ilk yarıda edindiğim bütün alışkanlıkları çöpe atıp, 40'ta sıfır kilometre bir yaşama geçmiş bulunuyorum. (Tamam 3-5 garanti alışkanlığı hala cepte tuttuğumu itiraf edebilirim) 

Bence yaşadığınız yerin, sosyal ortamın ve diğer değişkenlerin diretmesiyle değişiyor bütün alışkanlıklarınız;

Örneğin daha önce lüks apartman dairelerinde yaşayan birini köy evine koyduğunuzda, kesinlikle bir Apartman Görevlisi olmuyor.
"Ahmet bey çöpü alır mısınız"
"Ahmet bey benim zil çalışmıyor"
"Ahmet bey sabah bana bir gazete, bir ekmek lütfen"
"Aaaa Ahmet bey evde böcek gördüm hemen bir ilaçlama yaptıralım"

Ahh Ahmet bey Ahhh.. 
Bir görsen şimdi ben neler yapıyorum aklın şaşar.
Çöpümü yolun karşısına yürüyüp atıveriyorum. Ekmek gazete öyle her sabahlık değil 3 günde bir mesela. Haa böcek mi? Basıveriyorum üstüne gidiyor. Ama geçen gün yaşadığım travmayı sana anlatmazsam olmaz.

Benim üst katla alt katı birleştiren merdivenin boşluğunu, ıvır zıvır koymak için düşünmüştüm. Evde çok fazla dolap ve saklama alanı olmadığı için, Kış olduğunda yazlık ayakkabıları, Yaz olduğunda kışlık ayakkabıları, boyaları, kovaları, tamirat malzemelerini vb bütün istemediklerimi hoop atıveriyorum merdiven altına. 1 hafta önce Kışlık ayakkabılarımı çıkartayım ortaya istedim. Girdim merdiven altına, çıkarıyorum istiflediğim şeyleri. 2 torba ayakkabıyı, torbaları iyice koli bantlayarak (nem almasın diye) yerleştirmişim yazın. Birini aldım, giymediklerimi ayırıp, diğerlerini ortaya çıkardım. Tam ikinci torbayı elime aldım ki bir sakillik var; Botumun içine soktuğum kağıtlar parça pinçik olmuş ve bütün torbanın içine dağılmış. "Hayırdır inşallah" demeye kalmadı ki bir minik fındık faresi kendini botun içinden yere dar attı (orası meğer onun eviymiş) . O attı da, ya ben ne yaptım sandın? İlk defa sağa doğru 3 basamak zıplayabildiğimi ve aynı anda da çığlık atıp, torbayı fırlatıp, telefon edebildiğimi ilk o gün öğrendim ben. 
Hatırladın mı böcek görüp evi terk edip, apartmanı velveleye veren o kırmızı rujlu kızı? 

"Banu hanım niye sinirlendin yine, nolcak küçücük hayvan yiyecek mi seni?" derdin şimdi sen bana yine. (Her müzmin Apartman Görevlisi gibi Ahmet bey de bana BANU derdi. Sanırım Ahu adı dini bütün Türk erkeklerinde baldır bacak, sarı tiftik şuh saçlar, bal dudaklar gibi şeyler hatırlattığı için bu şekilde hitap ederek namusumu koruyorlar !!!)

Fare dedim Fareee Ahmet Beyyy...
Sen beni 'Yeşil Yol' filmindeki John Coffrey, evdeki fareyi de Mr. Jingles mı sandın?
Bende üflenerek yiyecek burun var mı söyle bana?
Ya da fobilerime fobi katacak bir tip?


John Coffrey & Mr Jingles



Mr Jingles / Green Mile filmi

                                                                  
Bir çok şeye alışabilirim belki ama, bunların arasında asla bir Fare yok!

Bu çizgi filmlerde bize yumuşatılarak sunulan süper sevimli surata sahip hayvanın, ne boklar yediğini biliyormuyuz biz; yok kuyruğunun geçtiği yerden geçebilmek, yok efendim havada, karada suda yaşamak, üstüne zeka konusunda sürüngenlerin topuna kafa tutmak, hız, oburluk, üremede sınır tanımamak ve kemirmekten kendini alamamak....

Benden üstün bir hayvan ister miyim ulan kendi evimde ben?

Hemen Kırmızı Alarm moduna geçerek, Ekspress İlaçlamayı aradım. ( 6 ayda bir evi hem böcek hem de fare için ilaçlattığım firma) 

"Yusuf bey, Dereköyden Ahu ben, müsait misiniz?
"Aa Ahu hanım buyrun , tabii"
"Evi ilaçlatmak istiyorum yine"
"Olur tabii ne zaman yapalım?
"Yarım saate olur mu? Kırmızı Alarm verdik!!!"
Olayın bir 'Suriphobia' (Fare fobisi) durumu olduğunu anında çakan Yusuf bey (bir nevi beyaz gömlek,kumaş pantolon giyen süper kahraman), "Hemen geliyorum" dedikten 45 dakika sonra evdeydi. 

Şimdi kendine böyle bir meslek seçmiş insana, birçok kişiden daha fazla saygı duyduğumu söylememe gerek var mı bilmem ama Yusuf Bey'in Bodrum yaşamımda bende yeri ayrıdır.

Jilet gibi kıyafetiyle, tam dediği saatte eve gelip, bu sinsi hayvanın bütün davranış modellerini yalamış yutmuş biri olarak, olay mahaline ve gerekli bütün noktalara yemleme ve ilaçlama yaptıktan sonra 15 gün sonra kontrole geleceğini söyleyerek ayrıldı evden. 

Bilmiyorsanız söyleyeyim, yapışkan bantlar, peynirli ikonik tuzaklar, zehirler falan yalan dolan. Çağırıyorsunuz bu adamları, siyah plastik kutular içine yerleştirilmiş, fareyi anında öldürüp, kutunun içinde kurutan techizatı yerleştiriyorlar ve arada gelip kontrolünü yapıp, ölüleri atıyor yenisini yerleştiriyorlar. Sizi bilmem ama ben ölü diri bu hayvanla karşılaşmak istemediğim için veriyorum parasını, kulaklarım burnum ve huzurum tam takılıyorum evimde. 

PS. Express ilaçlama için benden telefon isteyebilirsiniz:)





















7 yorum:

  1. Bodrum hayatınız hayırlı olsun...burada 15. Yılım bitiyor. Daha eskidiğinizde doğaya saygıyı kendiliğinden geliştiriyorsunuz..artık böceklerin üzerine cırk diye basmayıp bir köşede kavanoz ve kağıt tutuyorsunuz.üzerine kapatıp, alttan kağıt sürüp alıp bahçeye götürüp bırakmak daha doğru gelmeye başlıyor.farelere ise hiç kıyamamaya başlayıp elinizi bu işe bulaştırmamak için doğal olmayan ilaçlamalar yerine eve daha çok kedi alıyorsunuz..kedinin kokusunun olduğu yere yalvarıp peynirler açsan zaten gelmiyor.bunların çok uç gelebileceğini düşünüp bana içten içe sinirlenirseniz şunu diyebilirim..aynı böyleydim...farklı değildim .şimdi ise yukarıda yazdıklarımı yapıyorum. Sevgiler

    YanıtlaSil
  2. Bodrum maceranız hayırlı olsun.benim 15. Yılım bitiyor. Zamanla doğayla geliştirilen ilişki başkalaşıp artık gördüğünüz de cırk diye bastığınız böcekler için evde bir köşede kavanoz tutup , üstüne kapatıp, sonra alttan kağıt sürüp alıp bahçeye götürüp bırakmaya başlayacaksınız. Daha çok kedi edinip farenin kedi kokusu dolu olduğu için evinizi tercih etmemesini sağlayacaksınız..hiç bir varlığın yaşam hakkını bu kadar şehirlice elinden almaya kalbiniz el vermemeye başlayacak...olayın komedisi yanında dramı içinizi acıttıkça bambaşka ve daha doğal yöntemler gelişecek.:) o minik kağıtlardan kendine ev yapan ve kışı geçirmek için kndince ölümden kaçan minik vrlığa kıyamayacaksınız. Sevgiler

    YanıtlaSil
  3. selamlar:) Ne güzel sizin gibi deneyimli bir Bodrumluyla buradan da olsa tanışmış olmak. Henüz 1 yılımı tamamlamış biri olarak hissedeceğim ve öğreneceğim çok şey var, farkındayım. Süleymancıklara beslediğim sevgi ve kıyamama hali ilk kırılma oldu sanırım bende:) Bendeki gelişmeleri burada kayıtlı tutabilmek sanırım bu bloğun en güzel tarafı oldu. Tabii sizlerle tanışmak ve öğretilerinizi dinlemek de... Güzel yorumunuz için teşekkür ederim. Umarım daha gelişkin bir insan olacağım ve buradan yayınlayacağım :))) sevgiler

    YanıtlaSil
  4. Zavallı Mr. Jingles :))))))))

    YanıtlaSil
  5. Her geçen günün huzur ve mutluluk verecek ve versin:) doğa candır toprak bambaşkadır:)

    YanıtlaSil
  6. Tesbihler cok guzel, ozelliklede BANU, olmus yani...
    Belki yaziyla kel alaka olacak ya varsin olsun, Green Mile de gecince yazida bana Shawshank Redemption daki Brooks un Jake ini animsatti, :) Kolay gelsin - Sakir.

    YanıtlaSil
  7. Ahu hanım blogunuz ile tesadüfen tanıstım ve bir çırpıda bitirdim. Ege aşığı İstanbul'da yaşayan biri olarak hayallerimin gerçekleşmiş halini okudum :) ama lütfen daha çok yazın.. çok fazla ara vermeyin. takipteyim :)

    teşekkürler

    YanıtlaSil