20 Eylül 2014 Cumartesi

Cesaret, Cesaret, Cesaret...

"Cesaret, cesaret, cesaret... İşte yaşamın kanını kıpkırmızı, capcanlı yapan o..." demiş Bernard Shaw
Ben de bu sabah kanım hafif bir renk almış şekilde uyandım. Bütün gece dönüp durduğum yatağımdan, onu fazla hırpaladığım için özür dileyerek, toplanıp, alt kata indim. Annem gazetesi, kahvesi ve ilk sigarasıyla mutfak kısmına kurulmuş, tatil gününün rehavetini yaşıyor. Annem, haftanın 6 gününü, Bodrum'da marina içindeki bir mağazanın müdürlüğünü yaparak geçiriyor.
"Bugün ne yapmak istersin?" diye soruyor.
"Bilmem, bir şey düşünmedim. Karnımda dün doğmuş kelebeklerim var hala. Kafam çok karışık"
"Hadi boşver şimdi bunları, herşey olacağına varır. Giyin de Dereköy'e gidip, Tunca'nın orada bir kahve içip, yeni küpler gelmiş mi bakmaya gidelim"
Tunca; annemin Bodrum'a taşındığı ilk yıllardan beri küp ve eski antikalar aldığı, aynı zamanda arkadaşlık ettiği bir bayan. Dereköy'ün girişinde, yol üzerinde eski kapılar, küpler, kediler, köpekler, kazlar, tavuklar ve boyalarla dolu bir atölye kurmuş kendine. Burada hem yaşıyor hem de ürettiği ve topladığı eşyaları satarak, iş hayatını sürdürüyor. Her zaman bayılmışımdır bu eve; kalabalığın içinde, boşlukta hissi yaratan, gözünün her detayla oynaştığı, şehir hayatını istinasız her seferinde sorgulatan bir bahçe-dükkan (Tunca Saner-Atölye Tonzos)




Bahçedeki yeni eşyaları gözden geçirdikten ve incir ağacından 3-4 incir koparıp yedikten sonra Tunca kahvesinden bir yudum alıp,

"Karşıdaki taş ev 1 hafta önce boşaldı. Siz çok severdiniz o evi. bakmak ister misiniz? Bir seramikçi arkadaşım istedi ama sonra baş edemem diye vaz geçti tutmaktan".

"Neeeeeeeeeee???"

"Allahım sana geliyorum. Benim o eve hayran olarak geçirdiğim düzenli yıllarım var."

Annemle göz göze geliyoruz. Başıyla sessizce, gülerek onaylıyor benim hiperaktif çocuklarda görülen, ayarsız heyecanımı. 

"Hadi gidip bakalım"...

Dereköy'ün girişindeki 3 taş evden biri. 1 dönüm arazi içine kurulmuş,  1950 yapımı bu yakışıklı, girişindeki dut ağacının gölgesine kurulmuş, Bodrum sıcaklarından korunmanın yolunu bulmuş, yaşlı bir köylü...




 İşte içindeyim senin sonunda...

Daha evin içini görmeden, hızlıca arkamdakilere dönüp,

"Ben burayı istiyorum. Bugün burayı tutacağım. Tunca, ev sahibi ile bizi hemen görüştürür müsün lütfen?"
"Ev sahibi yan evde oturuyor zaten, dur konuşalım bi"...

Hani hissedersin ya bazen, güzel bir şeylerin geleceğini. Ben bu evin benim olacağına %100 eminim. Burası benim 'kırmızı kapılı', hayatımın akışını değiştirecek ve bana mutlu günlerimde sığınak olacak yeni evim...

Ev sahiplerim, 86 yaşındaki Emin amca ve 79'luk Emine teyze. Hala sapasağlam, halis mulis Dereköylü bu çifti isimleri mi bir araya getirdi yoksa kader yolunu yaparken, isim benzerliğine de mi önem verdi bilemem ama Emin ve Emine, bana evlerini o gün teslim ettiler.

Ellerini öpüp, anahtarımı aldıktan sonra, benim bir Bodrumlu olma hikayem de başlamış oldu.

İnanamıyorum hala!!!
Gerçek mi bunlar?




3 yorum:

  1. Ev gerçekten muhteşem! Keyifle, huzurla oturun :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. çok mersi güzel dilekleriniz için. Bir gün yolunuz düşerse kahveye beklerim:)))

      Sil
  2. Size birgun kahveye gelecegim...
    Bol bol selam
    Sakir Isvicre

    YanıtlaSil