1 Ekim 2014 Çarşamba

Yanına Alacağın 3 Şey

Şehirler de insanlar gibidir; her biri kendince batırır doğan güneşi! Ya kalır hergün aynı şekilde doğar-batarsın, ya da gider başka bir güne uyanır, "varsın batsın" dersin...


Şimdi biraz damarınıza basacağım. Aslında ben de değil, Can Yücel'e vereceğim parmağımı o bassın...

Gitmek 
Bu günlerde herkes gitmek istiyor 
Küçük bir sahil kasabasına 
Bir başka ülkeye, dağlara, uzaklara... 

Hayatından memnun olan yok. 
Kiminle konuşsam aynı şey... 
Herşeyi, herkesi bırakıp gitme isteği. 

Öyle "yanına almak istediği üç şey" falan yok. 
Bir kendisi 
Bu yeter zaten. 
Herşeyi, herkesi götürdün demektir.. 
Keşke kendini bırakıp gidebilse insan. 
Ama olmuyor. 

Hani kendimizden razıyız diyelim, öteki de olmuyor. 
Yani herşeyi yüzüstü bırakmak göze alınmıyor. 

Böyle gidiyoruz işte. 
Bir yanımız "kalk gidelim", 
öbür yanımız "otur" diyor. 

"Otur" diyen kazanıyor. 
O yan kalabalık zira... 
İş, güç, sorumluluk, çoluk çocuk, aile, 
Güvende olma dugusu... 
En kötüsü alışkanlık 
Alışkanlığın verdiği rahatlık, 
Monotonluğun doğurdugu bıkkınlığı yeniyor. 
Kalıyoruz... 
Kuş olup uçmak isterken, ağaç olup kök salıyoruz. 

Evlenmeler... 
Bir çocuk daha doğurmalar... 
Borçlara girmeler... 
işi büyütmeler... 
Bir köpek bile bizi uçmaktan alıkoyabiliyor.
(2002 C. Yücel)

Seni utandırdığım için çok mutluyum sevgili Can Yücel; 

Alışkanlıklarımın benim adıma monoton bir hayat kurmasına izin vermiyor ve bütün kalabalıkları yüz üstü bırakıp, küçük bir sahil kasabasına yerleşip, köpek alma konusunu açık bırakıyorum...

"Aç kollarını Bodrum, inanmazsın ben resmen geldim..."






4 yorum: